Translate

14 Kasım 2012 Çarşamba

Deniz Kurdu 1 - Denize İniyor

 
     Denize ineceği gün ve öncesindeki hengame ve koşuşturmayı es geçiyorum. O dönemde yardımlarını esirgemeyen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.


     Teknenin karinesini midye ve yosuna karşı koruyan zehirli boyanın suya inmeden önceki 12 saat içinde boyanması gerekir. Bu sebeple denize ineceği günün sabahı erkenden zehirli boyaya başladım. Ardından son hazırlıkları da tamamlayınca tekneyi kamyonete yükleyip halatlarla sabitledik.




     Nasıl bir ruh halindeydim pek tarif edemem. Tamamen yapılacak işlere odaklanmış ve insanları bekletmemek gayreti ile ordan oraya koşturuyordum. Suya inme heyecanı duyduğumu söyleyemem. Daha çok, ortada artık sonuna yaklaşılmış bir iş var gibiydi. Ben de işimi yapıyordum. Bazı çekincelerim de vardı. Teknenin yüzüp yüzmeyeceği ile değil de marinanın tavrının nasıl olacağıyla ilgiliydi. Biraz da teknemin diğer tekneler arasında nasıl duracağı ile ilgili.

                 Babaannem merak edip yanımıza geldi. İlgiyle olup bitenleri takip ediyor. Bir yandan da tedirgin olduğunu biliyorum. Deniz deyince babaannem hep tedirgin olur. 

     Kalabalık olunca  tekneyi kamyonetten indirmek zor olmadı. 

     O güne dek bu uğraşıma ilgisini pek göstermemiş olan babam dahi yardıma geldi. Tekne indikten sonra kitap okumaya başladığını da belirtmeliyim. Ona çok şey borçlu olduğumun bilincindeyim. Hoşnut olmasa bile kararlarıma saygı gösterdiği ve desteklediği için, Hep kendi yolumu kendim çizmem gerektiğini düşündüğü için minnettarım.  9.8 hp kıçtan takma motoru dahi ona borçluyum.

     Babam mermercilikten gelen deneyimiyle halat işini kimseye bırakmadı. Bağlarken de çözerken de... 

 Taner abim ve Ahmet Ustam her daim yanımda oldular. O gün de en yakınımda oldular. Dedem ve anneannem, annem, kardeşlerim, kuzenim Yunus Emre, küçüklüğümden beri dedemin atölyesinde çalışan Erol Ustam da yaşına rağmen o gün gelip yardım etti. Yardımlarını unutamam.. 

Kırmızı tişörtlü marina görevlisi

Suya dokunduğunda gerçekten heyecanlandım. 

Anın tadını çıkartmayı istedim, ancak etrafta kimsenin yaralanmaması çok daha öncelikliydi. Dikkatim bu yöndeydi, her şeyi takip etmeliydim

Neredeyse

 Artık suda! Artık suda! iki buçuk yıllık sıkıntımın ardından... Ama o sırada hesaplarım ne kadar tutuyor, su hattı hesapladığım yerdemi, ona bakıyorum.
Ve işte Bu! Tam olarak, tam olarak hesapladığım çizgide su üzerinde duruyor. 

   Daha üniversite ilk sensiydi, teknemi tasarlarken nasıl hacim hesabı yapacağımı düşünüyordum. Kendimce bir metod uydurmuştum. Tekneyi pek çok kesite bölüyor, hesaplama yapacağım drafta göre kesit alanlarını hesaplayıp grafiğe döküyordum. Grafik alanını hesapladığımda bana hacmi vermesi gerekiyordu. Bu yöntemle teknenin hesaplarını elle çıkartmıştım.  Üniversitenin ileri dönemlerinde, buenzer yöntemin simpson metodu adıyla kullanılıyor olduğunu öğrendim.

Kenara yanaştırırken bir yandan da sudaki hareketlerini takip ediyorum. 

İçine atlamaya hazırlanıyorum

     Tekeneye çıkıp etrafı incelerken, daha önceden tahmin ettiğim bazı noktalarda sıkıntı olduğunu farkediyorum. Salma kasasının sintine tarafından su sızıyor. Böyle bir durumda kullanılması için geliştirikmiş bir epoksi macun çeşiti almıştım suya indirdiğim gün lazım olur diye. Bu macundan ihtiyaç duyduğunuz miktarda kopartıp elinizde yoğurduktan sonra, gerekli bölgelere sürmeniz yeterli oluyor. Su altında da çalışan bu macun donduğunda çok sağlam bir yalıtım malzemesi oluyor. 

  

   Macun lazım olduğunda, yanıma almadığımı farkettim. Odamda çalışma masamda duruyordu. O hengamede unutmuştum. Şimdi eve gidip getirmeliydim. 

    Biraz can sıkıntısı biraz sinirler tekneden fırladım. Herkes beklerken, arabaya binip eve gittim. Ve o sırada yanımda evin anahtarlarının da olmadığını farkettim. Bu sefer gerçekten canım sıkıldı. Durumumu gülünç bulmaya çalışıp gülmeyi tercih ettim. Gidip yengemin kapısını çaldım. Kendi evime karşı daireden hırsız gibi girmem gerekti. 


     Neyse ki macunu alıp marinaya döndüm. Tabi olabildiğince koşturarak. Kanter içinde kalmıştım. Biraz su verdiler.

    Ben yokken tekneyi karaya almışlardı. Tekneyi yeniden indirdik, macunu alıp içine atladım.
      
                                                                        
    Sızıntı olduğunu hissettiğim yerleri kapatmaya başladım.

 
   Sızıntı gelen yerler gözümle göremediğim, dipte terste kalan yerler olduğundan kolay olmadı. Aynı sebepten zaten o kısımların macun işini yeterince kaliteli yapamamıştım.


   Macunun kurumasını beklerken etrafını incelemeye başladım. Teknin,  içerisindeki hareketlerime verdiği tepkiyi inceledim. Sonra motoru takmanın zamanının geldiğine karar verdim. 


      Arabaya kadar gidip motoru kucaklayıp getirdim.  Motoru getirirken kıyıdan tekenmi izlediklerini farkettiğim bir çifte seslenip "Güzel değil mi? Ben yaptım." dedim.

 
    Motoru bağladım ama çalıştıramadım. Taner abimle neden çalışmadığını incelemeye başladık. Daha önce de kıçtan takma motorlar kullanmıştım. Sebebini çözebilmek için kullanma kılavuzuna baktım yine bişey çıkmadı.

    Sonra marinanın sahibi geldi. İlk defa kullanılacak motorların yakıt girişinde plastik bir parça bulnurmuş. Onu çıkartınca motor yakıt aldı ve sorunsuz çalıştı.


     Her şey tamam gibiydi. O sırada keyfe geldim işte. denize açılma vaktiydi. Ve pruvamı açtım, motora gaz verdim. Annanemin "dikkatli ol aman!" nidaları, annemen "ona bişey olmaz işini biliyor" sözleri arasında, Taner Abimle, Ahmet Ustamın tebrikleriyle denize doğru açılmaya başladım.


   Denizdeyken neler hissettiğimi açıklama çabasına girmeyip şunu söylemek istiyorum ki, denizime kavuşmuştum.
   Denizde gezinirken gerçek anlamda tatmin duygusu yaşadığımı söyleyemem. Çünkü, aradan geçen üç senede edindiğim bilgi ve tecrübe ile çok daha zarif ve denizci bir tekne inşa edebilecek seviyeye gelmiştim. O sırada denizde dolanırken de tekneyi tanımaya çalışıyordum. her teknenin kendine has bir karakteri vardı. Tanıdıkça teknenin sudaki hareketlerini özümser ve hangi durumda nasıl tepki vereceğini bilirsiniz. Gezerken fark ettiğim şey tekneye hiç yabancılık duymadığımdı. Deniz Kurdu senelerdir kafamda simüle ettiğim şekilde davranıyor, tahminlerim doğrultusunda performans gösteriyordu. Ulaşabileceği hız, dalgalarda gösterdiği salınım. Hayallerimdeki tekne ile o kadar uyuşuyordu ki, daha önce çok defa kullanmışım gibi hissettim. Yalnızca kendi içimde anlayabileceğim ve takdir edebileceğim bir başarıydı. Bu hissetmekti, hesaplayarak, ölçüp biçerek ulaşılamayacak bir noktaydı..

Tam gaz verip pruvayı şahlandırdığım an

    Kıyıda merakla beni bekleyenleri daha fazla merakta bırakmak istemediğimden çok geçmeden döndüm. Hız kesip sakinca kıyıya yanaşıp bağlandım. Ardından tebrikleri aldım. İşi olanlar ayrıldı teker teker. Taner abimler kamyoneti lazım olur belki diye bana bıraktı, Ki akşam gerçekten lazım olacaktı.. Annem, kardeşlerim ve iki kuzenimi alıp bir akşam gezisi yaptıktan sonra tekneyi kuzenim Yunus ile bağlama yerine götürdük.

 

        Ve son noktayı koyabildim mi ?  Hayır ne yazık ki macera burada bitmedi. Kuzenimin farketmesi üzerine bir macera daha başladı. Bir sonraki yazıda gerisini anlatacağım.

2 Eylül 2012 Pazar

Deniz Kurdu - Yelken

     Yelkenim randa tipi yelkendi. Yelkenin rüzgâr etki merkezini diğer yelkenlere göre daha aşağıda tutabilecek bir yelken tipiydi. Ayrıca modern yelkenlerin dışında klasik yelkenlerin de karakteristiğini deneyimlemek istediğimden tarihsel yelkenleri kullanmayı tercih ediyordum. Bundan başka bir de en eski üç köşe yelkenlerden olan latin yelkeni teknemde denemek istiyordum.
     Yelken bezi olarak daha önce bir kaç yerde rastladığım ve pazarcıların da kullandığını fark ettiğim bir çeşit brandayı düşünüyordum. Brandacıya yelken çizimimi götürüp istediğim kumaşı göstererek sipariş verdim. Bir hafta sonra yelkeni aldığımda biraz hayal kırıklığına uğradım. İstediğim kumaş yerine daha kalın başka bir beyaz branda kullanmıştı. Bunu da daha sağlam olacağı gerekçesiyle seçtiğini söyledi. Asıl önemli olanın hafiflik ve düzgün bir yüzey olduğundan haberi yoktu. Yine de yoluma devam etme kararı aldım. Bu şekilde deneyecektim. Daha sonra tekrar istediğim kumaştan diktirirdim.

Çalışırken akşam oldu. Yelkeni serene bağlıyorum. Yelkenin serene düzgünce bağlanması gerekli, ne çok sıkı ne de gevşek olmalı.

Direğin epoksi ve vernik kaplaması yapılırken kürek yapımı için de kontrapilak tabakalar laminasyona hazır bekliyor. Kontraplakların lamine edilmesiyle ortaya çıkan kürek silüeti daha sonra zımpara ile küreğe dönüşecek

Yelkenin direk üzerinde nasıl duracağını görmek istiyorum. Saat ilerlemiş olmasına rağmen halatlarla uğraşmaya devam ediyorum. Çarmıhlar bağlandı. Selviçeler donatılıyor.

Seren ve serene bağlı yelken 

Yelken hissa edilirken... Kardeşimin de yardımıyla kandilisa ve mandar halatlarını lava ediyoruz.

Genç denizci, kardeşim


Rüzgar dolduğunda yelkenin aldığı formu gözlemliyorum

Yalnızca kendimi denizde hayal ediyorum. 

Seren direği


    Bir yelkenliyi kendi başına inşa edip deneyerek öğrenmek bulunmaz bir fırsat oldu benim için. Farklı tip yelkenleri farklı tip tekne formlarını deneyerek pek çok farklı tekne ve yelken karakterini tanıma ve değerlendirme fırsatı arıyordum.

1 Eylül 2012 Cumartesi

Deniz Kurdu - Yelken Direği


     Teknemi tasarlamaya başladığımdan beri direğin ağaç olmasını istiyordum. Ağaç görünümünü ve ağaç ile uğraşmayı severim. Ancak keresteden direk çıkartmak kolay bir iş değildi. gerçek bir ağaç yelken direklerinde pek çok detay vardır. Bazıları tam bir daire kesit yerine elips kesitlere sahiptir. Iskaçaya bağlanan kısımda kesitler dört köşe olabilir ve ıskaçadan sonra kalın bir kesitle başlayıp cundaya doğru daralmaktadır. Daha  büyük yelkenlilerin ahşap direklerinin içi boştur. Doğru çeşit ağaçtan istenilen şekillerde kesilmiş lataların birbirine yapıştırılması ile içi boş eliptik veya dairesel kesitli direkler elde edilmektedir. Tabi ki bu durumlarda pek çok detay söz konusudur. Direğin ihtiyaç duyacağı et kalınlığı, sahip olacağı ağırlık, kesit alanı vb. özelliklerin doğru hesaplanıp optimum değerlerine karar verilmesi gerekli. Ancak, benim için bu kadar detaylı bir çalışma yapmak söz konusu olamazdı. Profesyonel bir ağaç direk imal etmem veya edinmem mümkün görünmüyordu. Yakın çevremin beklentisi ve önerisi alüminyum direk üzerineydi. Ben ise alüminyum bir direğin tekneme yakışmayacağına inanıyordum. Tercihim ağaç üzerineydi ve en pratik yol ise bir keresteden yontmaktı.

   Direği keresteden yontmayı düşünürken aklımdan geçen başka bir ihtimal de direkle anı uzunlukta lataları birbirine yapıştırarak istediğim kalınlığa ulaştırmaktı. Elimde 4.5 metre bir keresteyi yuvarlatıp direk haline getirecek ekipman yoktu. Ancak, bu uzunlukta latalar da bulamadım. Uç uca eklemelerle bu uzunluğa ulaşmam gerekliydi. Bu konuda çalışmalarımı sürdürürken bir muhabbet sırasında, mermer ustası olan Ahmet ustanın elektrikli ağaç testeresi olduğunu öğrendim. Bir keresteyi bu testere ile yontabileceğini, zımpara ile de düzgün bir yuvarlaklık verebileceğini söyledi. Testereyi gördüğümde aklıma yatmıştı. Bunun üzerine kerestecilikle uğraşan bir arkadaşıma gidip uygun özellikte kereste baktım. İstediğim boydaki keresteler 6 metre uzunluğunda, 10 cm'ye 20 cm'den başlayan kesitlerdeydi. Bu keresteden ortalama 7 cm çapında bir direk çıkartacaktım. Sonunda keresteyi aldım ve işlemeye başladım.
İlk yapılması gereken bu keresteden 4.5 metre 10x10 cm'lik kare kesitli bir parçayı kesip çıkartmalıydım. Ve besmele çekip testereyi elime aldım. Oldukça rahat ilerliyordu. Ancak arada dinlenmem de gerekti.
  Kesilen parçayı tezgahın üzerine getirip yine aynı testere ile köşelerinden yontmaya başladım. İlk başta Ahmet usta testereyi alıp biraz nasıl yapılacağını gösterdi, arkasından kendim devam ettim. Çalışırken her tarafa talaş dağılıyor ben de üstüm başım talaş içinde kalmış vaziyette yoruldukça atölyeden dışarı çıkıyordum. Ağacın o canlı kokusu etrafı dolduruyordu.
  Bu şekilde yontmanın gerçekten dikkat ve hassasiyet isteyen bir iş olduğunu biliyordum. Kimi yerde fazla kaçırmaktan, testereye gerektiği kadar hakim olamamaktan korkuyordum. Korktuğum gibi olmadı. Yaptığım işten keyif alıyordum. 60, 70 cm ilerleyip zımparaya geçiyordum. 
         






sonunda direğin görüntüsü ortaya çıkıyor. Kozasından sıyrılır gibi..


Iskaçaya bağlanacağı kısmı dört köşe olarak kalacak ki yuvasına düzgünce oturup rahatça sabitlenebilsin. Yukarıdaki resimde Ahmet ustadan ödünç aldığım testere görünüyor. 
Direk ortaya çıktıkça acaba fazla uzun mu diye düşünmeden edemiyorum. Araştırmalarım sonucunda olması gereken uzunluğu doğru seçtiğime inanıyorum. buna rağmen boyutlarını gördükçe hayret ediyorum.


Nihayet direğin şekil verme işlemini bitirdikten sonra teknenin üzerinde nasıl duracağını merak ettim ve sırf bunun için tekneyi dışarı çıkartmaya üşenmedim. Direği ıskaçaya yerleştirip işkencelerle sabitledikten sonra fotoğraflarını çektim. Gittikçe daha çok heyecanlanmaya başladım. 

    Dümeni de geçici olarak işkencelerle sabitledikten sonra hayalimde yelkenleri açık şekilde ortaya çıkacak görüntüyü canlandırmaya başladım. Uzunca süre farklı açılardan tekneyi seyrettim. her bir parçasının benim için hatırası vardı. her bir parçasında farklı şeyler keşfetmiştim. 
      Gittikçe tükendiğimi hissediyordum. İki yıldır üzerinde çalışıyordum. Artık bitmesini istiyordum. 2010 baharındaydım. Bu yaz bitmeliydi artık. Odaklanmam gereken derslerim vardı, üstünde çalışacağım yeni fikirlerim olmalıydı. Bir tekne için 3 yıl fazlaydı. üstümde hissettiğim baskı ağırlaşıyordu. Haziran ayında boş günlerimde artık sabah 8'den gece 10'a kadar çalıştığım oluyordu. Çok şey harcamıştım, günlerimi, ve sosyal hayatımdan ve kendime harcayabileceğim maddi imkanlarımdan kısmıştım. Bir öğrenciydim nihayetinde, bu kadar bağlanmak hep içimde bir miktar huzursuzluğa da sebep oluyordu. Bazı akşamlar daralıyordum. Ortaya bir şeyler çıkarmanın verdiği hazzın yan etkileriydi belkide. 
      2010 bahar döneminde 6 dersten birinden kalmıştım. Daha kötü dönemlerim olmuştu öncesinde. Bir dersten kalmak yine iyi sayılırdı. Alışmaya başlamıştım, 2 saat yol gidip derse girmek sonra geri dönmek, kalan zamanlarda tekneyle ilgilenmek kolay değildi elbette. "Neden bu kadar zaman oldu bu tekne hala bitmedi?" gibi sorularla karşılaşıyordum. Öte yandan "okul durumun nasıl. Derslerin ne alemde?" gibi sorularla da...

    Deniz Kurdu bitmeliydi, bu yaz suya inmeliydi.  

   



.

                                                          

16 Ağustos 2012 Perşembe

Deniz Kurdu - Ahşap Boyama ve vernik

   Ahşap görüntüsünü koruyacak kısımlarda iki tip renklendirici seçtim. Birisi kızıl renkte diğeri biraz turuncuya yakın renkte. İsimleri yanılmıyorsam, maun ve koyu meşe olmalı.
 
Halamın oğlu, Hakan,  yaptığı işten zevk alıyor gibi..
Renklendirici ile ahşaba doğal görünümünü kaybettirmeden renk kazandırıyoruz

Kızıl yüzeyler renklendirilimiş durumda. Bu renklendiriciler aynı zamanda ahşabı koruyucu özelliğe sahip. Mat ve yarı mat özellikli olanları da mevcut. Üzerine vernik atılması gerekmiyor. Ama ben parlaklık kazandırmak için vernik kullandım

Verniklenmiş hali

En çok özendiğim yer burasıydı. Başüstü üzerinde hep titizlikle çalıştığım en çok özendiğim kısımdır. Altı kat vernik atıldı

Ayrıca yapı marketten aldığım süpürgelikleri de bordanın etrafında kuşak olarak kullandım. Resimde gözüküyor






Deniz kurdu - Boyama

    Seçeceğim renkler tasarım aşamasından itibaren aklıma takılan bir mevzuydu. O zamanlar parlement mavisini çok seviyordum, tekneme de yakışacağını düşündüğüm bir renkti. Güverte üzerinde kullanacağım kızıl ahşap ile güzel duracağını düşündüğümden parlement mavisini uygun gördüm.
    Epoksi macun kullanmak istemediğimden en dayanıklı boya türlerinden olan epoksi boya kullanmaya karar verdim. Ara sıra yanıma uğrayıp sohbet etmeyi seven, eskiden bu dükkanda kaportacılık yapan, Cengiz usta boya konusunda yardımcı olmak istedi. kendisinin boya tedarik ettiği bir boyacısı varmış. beni oraya götürdü. istediğim miktarda ve renkte boyayı hazırlattım. Bir de kuşak için az miktarda beyaz boya, tiner olarak aseton ve epoksi astarı aldım.
   Epoksi boyaları seyreltmek için aseton kullanılır. Epoksi boyalar da çift komponentlidir. Boyayı kullanmadan önce sertleştirici ile karıştırıp gerekliyse asetonla seyreltmek gerekir. Boya karışımını hazırladıktan sonra kullanmalısınız. Beklediği yerde donacaktır. Aseton kullanarak bir miktar zaman kazanmak mümkün.
Astar boya ve üzerindeki maskeleme bantı
Astar boya ve maskeleme bantı baş tarafın görünümü

Borda boyanmış, bantlar henüz sökülmemiş

Maskeleme bantları sökülmüş halde

Bantlar söküldü, karine ve beyaz kuşak ortaya çıktı

      Borda boyası kuruduktan sonra bu sefer beyaz kuşağın boyanması için maskeleme yapılıyor. Ardından kuşak da aynı şekilde epoksi boya ile boyanıyor. Bundan sonra tekne tekrar çevrilerek borda etrafında ahşap kuşak çekmek ve ahşap kısımların ahşap boyası ile boyanıp verniklenmesi var.

Kuşak da boyandı ve iç mekanın boya ve vernik işlemleri için tekne çevrildi